22 Mayıs 2016 Pazar

Yol Öyküsü

“Ay” diyorum “Bir şey anlatmaya çalışıyor.”
“Kim?”
“Hiç.” 
Aldıklarımın parasını ödeyip çıkıyorum. Cebimdeki bozuk paralarla oynayarak bir kaç kedi çetesinin yanından geçiyorum. Yol çok uzun, insanlar çok telaşlı, ben yok gibiyim. İnsanlar içimden geçip gidiyor, göz bebekleri olmayan boş gözleriyle etrafa bakıyorlar.
Yolun ilerisinde birileri eziliyor, araba basıp gidiyor. Diğer insanlarsa bu bedava yemek için birbirilerinin üzerinden atlıyorlar. Yanımdan geçen yaşlı amcanın elindeki atan taze kalbe bakıyorum. Halinden memnun onu poşete yerleştiriyor. Ellerindeki kana bakıyor, bir an yüzünü buruştursa da sonrasında bundan da memnun kalıyor ve parmaklarını yalayıp devam ediyor.
Bir yokuş çıkıyorum, daha sonra da bir yokuş iniyorum. Bu beni hiç hareket etmemiş mi sayar diyorum, kimse cevap vermiyor. Ya da ben duymuyorum.
Kaldırımlar alternatif pislik dolu, cebimden bir paket sigara çıkarıp kutusunu inceliyorum. Cebime geri koyduğumda; yükselen çizgisel işaretimle uzaklardaki kızılderiliye selam veriyorum. Selamımın karşılıksız kalışına daldığım hayallerin maviliğiyle ağlıyorum.
Bir kaç neşeli kahkaha gecenin sağanak sessizliğine tutulup içselleşiyor. Köpek kalmamış hiç sokaklarda. Jack’in köpeğinin gökyüzünde uçtuğunu hayal ediyorum, kırmızı ışıltılı burnunu bana doğrultuyor.
Bir kaç adım sonra gölgeyi görüyorum, silik, uzak, esrik, matiz. Yaklaştıkça netleşiyor. Bir insan gövdesi, siyah gözlükleriyle de; kafası.
“Neo” diyorum.
“Biliyorlar diyor, gitmeliyiz.”
Yanımızdan geçen Onur Ünlü “Ben bunu daha küçükken bir filmde görmüştüm.” diyor.
Hak veriyorum ona.
Bir kafa hareketimle Neo’yu buharlaştırıyorum. Kedi çeteleri buna çok gülüyor.
Elimde bir hareket hissediyorum sonrasında, poşetimin içindeki atan kalpten geliyor.
“Nasıl.” diyorum. Soru olmuyor bu. Olabilirdir her şey diye düşünüyorum, kafamdadır, olurdur.
Sisli havadaki silik ay bana hala bir şeyler anlatmaya çabalıyor. Hava daha da soğuyor. Hala aynı yerde duruyorum, yürümeliyim saat ilerliyor. Zaman beni yürütüyor.  Yol uzun, hava soğuk, ay öylesine sabit. Bir yerlerden ending duyuyorum; sakin melodiler. Üşümek artık dayanılmaz olduğunda, yanmakta olan sigaramı kıskanmaya başlıyorum.
Ben yürüdükçe dünya farklılaşıyor. Ben hep aynı kalıyorum, uzuvlarım değişiyor. Kafamdaki Neo hala aynı gözlüğü takıyor. 
Bir yokuş daha çıkıyorum, bir tane de inmediğime göre hareket etmiş sayılıyorum. Dünyanın son kıyısına ulaştığımda, ay artık sabitliğinden kurtuluyor.
Sabitlik kavramı için yeni bir gezegen parçalanıyor.
Aylin Erol

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder