tag:blogger.com,1999:blog-24788321322893646132024-02-18T19:48:30.373-08:00kısa öyküler | aylin erolaylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.comBlogger15125tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-83429782128721854332019-07-13T13:44:00.004-07:002019-07-13T13:44:48.724-07:00Akışkan GölgeAklımın içinde sürekli gezinen sisli bir anı var, önemli olan kısmı çok net olsa da kenarları bir o kadar bulanık. Sanki bir bilinmezlik içerisinde yavaş yavaş sallanıyor gibi. Zamanın ötesinde, hislerle belirlenebilen kıvrımlarından tanıdığım ve çoğu zaman beni ziyaret edip aklımı kurcalayan bir anı bu. Bu betimlemeye çalıştığım anıdaki önemli olayımız ben küçükken, fakat ne kadar küçük olduğumu bilmiyorum, yaşadığım bir günün sonunda patlak veriyor. <div>
<br /></div>
<div>
O gün sabah uyandığımda, yemek yediğimde, biriyle konuştuğumda, hiç bir şey yapmayarak oturduğumda, yaptığım şey ne olursa olsun büyük puslu bir balonun içinde hapis gibiydim. Renkler soluk, sesler uzaktan geliyor, hareketlerim yavaşlatılıyor, neredeyse gerçekten oksijen azlığı çekiyor ve kafamı bir türlü toplayamıyordum. Sanki sabah kalkıp yataktan sonsuz bir boşluğa düşmüşüm, kahvaltıda tatsız bir yaşamı olmuş olan fakat şimdi ölü bir deniz anası yemişim, yanında da bir bardak hiçlik içmişim ve sonrasında sadece anlamsız bir buharla duş almışım... Çevremdekilere anlatmak istediğim ya da ağzımdan çıkan her şey boğuk bir yankıya dönüşmüş, insanlar beni bir fanusun dışından izliyor ve aramızdaki camı asla aşamıyorum gibiydi. Bütün gün sadece bu hisler ile ilerliyorken zaman her zamankinden yavaş geliyor, her şey bir yüksek ateş sanrısı gibi hissettiriyordu.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
O puslu ve anlamsız günün gecesinde uyuyamadığım için anneannemin yanında yatmak istemiştim, kafam hala allak bullakken anneannemin verdiği huzur duygusuyla tam uykuya dalacak gibi olmuştum ki zamanda huzursuz bir kıpırdanma oluştu, gözlerim henüz kapalıyken çevremdeki her şey sanki bir jöle gibi titreşmeye başladı, gözlerimi açtığımda anneannemin saçları yüzüme doğru uzanıyordu ama bu saçların her bir teki kıpırdaşan gölge solucanlara dönüşmüşlerdi. Gölge solucanlar karanlığın içinde bir görünüp bir kaybolan nokta nokta titreşimler yayıyorlardı. Onları izlerken sanki vücut ağırlığım gittikçe kayboluyor ve onların her hareketiyle ben daha da havalanıyor gibi hissediyordum. Gerçekte gözlemlediğim her hangi bir yerden yükselme durumu söz konusu olmasa da parmak uçlarımdan saç tellerime kadar havalanma duygusuyla kaplanmıştım. Uyuduğumuz koltuktan salona biraz göz gezdirdiğimde bu sefer diğer koltuklardaki yuvarlak minderler gözüme takıldı. Bu minderler her zamanki minderler gibi değillerdi, çünkü içimi kıpır kıpır ediyorlardı. </div>
<div>
Bir süre sonra minderler birden gölge kedilere dönüşüp koltuktan koltuğa atlamaya başlamışlardı. Kediler de solucanlar gibi gölge titreşimleriyle bir görünüp bir kayboluyorlardı. Anneannemi uyandırıp odadaki kedilerin haberini vermeye çalışsam da o bir türlü uyanmıyordu. Onun yerine anlamsız ve oldukça uzaktan geliyor gibi duyulan sesler çıkarıyordu. Sanki ağzını her açtığında içinden bir dizi küçük evrencikler yayılıp son buluyorlardı. Çıkardığı sesler aynı zamanda ilkel hayvan seslerine de benziyordu. Gölge kediler bütün odada gezinip oyun oynarken gölge solucanlar da üzerimde sürünüyor ve ağzımdan göğüs kafesimin içine doluyorlardı. O gece zamanın nasıl aktığının ya da akıp akmadığının farkında olmasam da çok çok uzun bir süre gibi hissettiren bir zaman geçti ve ben hala gölge yaratıklara bakıyor içimdeki havalanma hissiyle başa çıkıyordum. Bir süre sonra neredeyse sabah olduğunda artık her şey bitmiş, ben de bir kaosun içinden huzurla sıyrılmıştım. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu uğursuz hissettiren ama aynı zamanda karmaşık duygular da uyandıran anı her zaman aklıma geliyor ve her aklıma geldiğinde hissettiğim hiç bir şeyi adlandıramamakla birlikte sanki içinde yaşadığım zaman mekan sınırlamalı olgunun içinden çıkıp farklı bir yere seyahat ediyor gibi oluyorum. Gölgelerle dolu ama gölge kavramının içinde taşıdığı o ağırlık hissine çok zıt bir hatıra. Yerden kesilen zihin.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<span style="font-size: x-small;">Aylin Erol</span></div>
aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-74343864338071457312018-08-11T11:59:00.004-07:002018-08-11T14:16:08.521-07:00Gece gözlemi / Göl Hasta'dan bir kesitAyaklı lambadan gelen loş ışık önce kitaplığa ordan da tavana yansıyor. Gölgeleri değişik şekiller oluşturuyor, odadaki başka olası varlıkların gölgeleri gibi görünüyorlar. Açık camdan gelen serin rüzgar bütün gün yaşadığım bunaltıcı sıcaklığa tezat olarak zamanın geçtiğini bana kavratıyor, bu kavrayışla değişimin kaçınılmaz olması gerçeği içimde bir şeyleri yerinden oynatıyor. Ben şu anda bunları yazarken eş zamanlı olan değişimlerin titreşimlerini ayaklarımın altında hissedebiliyorum. Yüzüme çarpan yumuşak rüzgar neleri taşıyor bana? Karanlığın her yerimi sardığı bu güvenli ve tanıdık odada kendimi hafif ve kadim hissediyorum. Anın içine ne kadar çok çekilirseniz o kadar yavaşlıyor. Nefes yavaşlıyor, uzuvlar yavaşlıyor, sokaktan geçen kedi adımlarını yavaşlatıyor. Zaman böyle geçerken zaman kavramı zihnimde daha çekici bir hal alıyor. Sanki ağır ağır dans eden bir kadın gibi. Bu an kesintiye uğradıkça kendimi farklı paralel bir gerçeklikte buluyorum.Sokaktan gelen köpek uluması bu paralel gerçekliği açan anahtar görevini görüyor. Şimdi artık camdan baktığımda arabalar daha hızlı. Nefesim hızlandı, içimde davetsiz bir misafirin getirdiği huzursuzluk var. Çok geçmeden oturuşumu değiştiriyorum, kendimi kendime getirme egzersizleri yaparken zamanın hesabını da kafamda kaybediyorum. Sesler başlıyor, sorular soruluyor. Kafamın içinde birden bir toplantı ortamı oluşuyor. Bu toplantı o kadar ani gelişiyor ki her şey anlamını kaybediyor birden. Anlam çok çabuk anlamını yitirebilir. "anlam" kelimesinin anlamını yitirmesi ile ironi kelimesi daha da güçleniyor.<br />
<br />
Kafamdan nihayet çıktığımda edindiğim yetersizlik hissiyle etrafıma tekrar bakıyorum ışık aynı açıda, odada değişen tek yer kedinin yeri olmuş. Yolculuğum çok uzun sürmemiş olmalı. İnsan her zaman böyle miydi? Eskiden nasıl olduğumu anımsadığımda kendime yabancılaşıyorum. Zamanla değişen ben, değişimde olan kendimi kıskanıyor. Sanki değişim kattıklarıyla birlikte ruhumdan küçük parçaları da koparıp götürüyor gibi. Midemin bulantısını güneş tutulmasına bağlıyorum. Güneş tutulmasının bağlanacağı pek çok şey bugün midemi bulandırıyor. Gündüz saatlerinde yaşanan sıcak havanın kalıntıları kendini bir an için gösteriyorken bununla birlikte midemin bulantısı daha güçlü hale gelse de bir kaç dakikaya yine bir rüzgarla kendime geleceğimden eminim. Sanki bacaklarımı sandalyeden aşağı sallandırdığımda suya değecekler gibi. Kendimi hep olası bir denizin üzerinde hissediyorum. Önceki hayatlarımda denizin yerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Belki de bu yüzden Solaris beni hep çok etkilemiş, kocaman kızıl denize bağlı bir gezegende yaşama fikri kitabı okuduğumdan beri çok yakın gelmişti. Hatta sanki eski bir yaşamımı izler gibi hüzünlenmiştim. Kafamda bunlar dönerken gözlerimi kapatmamla açtığımda yaşlar akması bir oluyor. Zaten her zaman melankolik bir insan olmuşumdur diye düşünüyorum. Varoluş hüznü, olduğumuz yer dilemması, gideceğimiz yer sorusu hüzün ile hep başa baş gidiyor.<br />
<br />
Kafamı kaldırdığımda oda hala yerinde duruyor. Kafamdaki sinematografisi lezzetli olan sanat filmi kurgusuna devam ediyor. Kafam vücudumun en sevdiğim yeri diye düşünüyorum. Bu hem metaforik olarak hem de fiziksel gerçeklikte doğru sayılabilir. Bulunduğum andan daha iyi bir yer düşünemiyorum. "Kendimin en iyi haliyim", "Bulunduğum yer bana tam uygun ve daha iyisi olamazdı" Her şey ve herkes yerli yerindeyken bu gezegende yine tam yerine oturmuş bir domino taşı gibi hissediyorum. Her zaman geldiğim ve her seferinde içimde tatmin duygusuyla ayrıldığım bir park gibi yaşamım. Bir döngünün içine hapsolmuş gibi görünse de, içine hapsettiği anlar kaç kez tekrarlanırsa tekrarlansın verdiği tatmin duygusu kaybolmuyor.<br />
<br />
Yok olmam için önce var olmam gerekiyordu, bu gerekliliğin getirdiği var oluş eylemini gerçekleştirdiğim salonumda şimdi kedim hala uyuyor. Hala gecenin içerisinde ilerliyoruz. Dramatik değişimler ve olaylar yaşanmasa da zaman zamandır. Beş dakikalık bir diliminin içerisinde yaşananlar bile şu an benim için evire çevire anlatılacak olaylar barındırıyor. Gökyüzüne baktığımda hiç yıldız göremiyorum. Bu yıldızların varlığını sorgulatmasa da içimde bir burukluk yaratıyor. Zaten yıldızların varlığı da zamanı karmaşıklaştıran şeylerden biri diye düşünüyorum. Aramızdaki mesafe de burada biz insanlara öyküler yazdırıyor. Yıldızlara karşı içimde bir şükran duygusu uyanıyor. İçimde dönen hoş duygular yine değişmek üzereyken kendimi havadan mod yakalarken hayal ediyorum. Besin kaynağını çevresindeki frekans değişiminden yakaladığı anlık duygulardan çıkaran garip bir yaratık gibi hissediyorum kendimi. Hemen önümde masada duran kağıtlara bakıyorum. Karanlıkta yazılar karmakarışık görünüyor. İmrenmek ve kıskançlık kavramları arasındaki farklar listelenmiş bu kağıtlar gün içerisinde yaşadığım frekans değişiminin kanıtı oluyorlar. Bir gün içerisinde kaç kavramı sorguluyoruz? İçinden çıktığımız her an başka bir kavrama dönüşüyor. Kedi artık odada değil, zamanın hızıyla ilgili gözlem gücümü yitiriyorum. Bir şeyler hep olacağına varıyor. Bir şeyler hep oldukça güvende hissedebileceğimi biliyorum. Ne zaman şeyler olmayı durdurur emin olmasam da, şimdilik güvende olduğumu bilmek iyi hissettiriyor. Sokak sakinleşip rüzgar güçleniyor. Bacaklarımı nihayet sandalyeden sarkıttığımda suya değmiyorlar. Bir denizin üzerinde oturduğum gerçeğiyle birlikte bu gece de yavaş yavaş geçmişte kalıyor.<br />
<br />
<u>;</u><br />
<br />
<i>"Bazen neden burada olduğumuzu merak ediyorum" dedim.</i><br />
<i> ellerimi dizlerime koymuş tahta zeminde oturuyordum. Sanki yaramazlık yapmış küçük bir çocuk gibi başımı öne eğmiştim, vücudum kaskatı kesilmişti.</i><br />
<i> "Birden içimde bir huzursuzluk beliriyor. Midemde uğursuz hayvanlar geziniyor. Boğazım kuruyor. Bu merak beni hasta ediyor. Vücudum tamamen kötüleşiyor. Neden buradayız merak ediyorum. Bu merak her seferinde daha da güçlü geliyor. Her geldiğinde daha dinlenmiş ve gücünü toplamış halde. Beni hasta ediyor."</i><br />
<i> Derin bir iç çekip yüzüne baktım. Bana sinirlendiğini görebiliyordum. Göğsü hızlıca inip kalkıyor, parmaklarıyla masanın üzerine düzensiz şekilde vurarak uğursuz bir ritim tutturuyordu.</i><br />
<i><br /></i>
<i>"Cevap basit. Göle bakmak için buradayız. Göl bizim için var biz de onun için varız. Asıl hasta olan göl, nasıl kendini düşünürsün. Bencillik. Sadece biraz soluklan. Gözlerini gerçeğe aç. Bir şeyler ye, iyi olursun."</i><br />
<i><br /></i>
<i>İyi olacaksam da, bundan nasıl emin olabiliyordu?</i><br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>
<i><br /></i>
<i>-</i><br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>
<i><br /></i>
<i><b>Aylin Erol</b></i><br />
<i><br /></i>
<i><br /></i>
aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-82796600987174166772018-01-02T10:51:00.002-08:002023-06-12T04:29:06.376-07:00Kara Güldürü - RevizeKemiklerinin bir kaçı kırılmıştı herhalde, en azından hissettiği buydu. Oturduğu yer çok soğuktu, adeta götü donmuştu! Ama o bunu hiç umursamıyordu. Oturduğu yer var olmasa bile umursamayacaktı. Oturduğu yer var olsa, kendisi var olmasa ya da oturduğu yer sıcak ve rahat olsa ya da o aslında ayakta duruyor olsa da, hiç bir olasılığın önemi yoktu. Kaybolmuşlardı, önemler.<br />
<br />
"Şu anda önemi olan tek şey..." diye düşündü, hayır cidden yoktu.<br />
<br />
Durmak, hala biraz önemliydi. Durmak eylemi kendi içinde sonsuza katlanarak içinde hoş titreşimler yayıyordu.<br />
Kuşların sesleri falan vardı. Bir kaç araba falan geçiyordu. Bir kaç kişi onun üçüncü basamağında oturuyor olduğu merdivenden ıkıla sıkıla yukarı çıkıyordu.<br />
<br />
"Duracağım lan ben, yürüyün" dedi. "Sanki bana yürüyorsunuz."<br />
<br />
Kırık kemikleriyle orada duracak, kırık olsa duramazsın diyenleri haksız çıkartmak için. Zırva zırva zırva. Bacaklarını karnına çekti. Ah! Çok acıyordu canı. Ama tam olarak neresi acıyor onu bulamıyordu. Bütün olarak acıyordu işte, kendini daha ne kadar bölebilirdi ki. Çok olmadı diye düşündü. En fazla iki saat olmuştur. İki saat çok değildir. Üzerine binen iki saati düşününce kafasının içinde bir kaç kişi küçük bir tartışmaya girişti. Kafatası da acıyor eş zamanlı, düşünceler çat çat geçiriyor. Bu süreçte ayaklarıyla yere kaygılı ve oldukça bozuk bir ritim tutturuyordu.<br />
O sabah telaşla toplantıya koşarken diğeri arkasından ne dedi de duymadı. Diğeri ne diye öğlen yemek yerken gözünün ucuyla sürekli onu izledi. Ya şimdi o kim diğeri kim, ne anlatıyorsun? O bizim adam diğeri de, diğeri işte.<br />
<br />
"Seçenek olmadan diğer olmaz ki" dedi.<br />
<br />
Kafası bir sussa sigara içmeyi akıl edecek. Çakmağı da yok. Ayağa kalktı, bu kadar durmak yeterdi. Üstünü başını silkelerken cebinden çakmağı da buluverdi.<br />
<br />
"Hayamınakoyayım burdamıydın sen."<br />
<br />
O sokak boyu yürürken kırılan kemiklerinin sadece bir metafor olduğunu anladık.<br />
<br />
"Ne yaparsam yapayım olmuyor. Yapılacak tek şey kesin karar verip doğaya dönmek" diye mırıldandı.<br />
Vladimir çıksa da bir yerden "Onu da denedik!" dese tatmin olurdu ama nerede! Hem bu gece kendini assa da adam otu da bitmez ki salonunda. Adam akıllı bir ağaç bulup halletmesi en uygunu. Gogo da bunu isterdi zaten.<br />
Referanslara ara verip kafasında bir şarkı döndürmeye başladı. Bazen birden kafasından vurulduğunu hayal ederdi. Şimdi de şarkıyla eş zamanlı bunu hayal ediyordu. Şu şekide; O dar sokakta ilerlerken karşısına birden bir adam çıkıveriyor. Elinde silahı var. Adam gariptir ama sadece uzun bir palto ve çizgili don giyiyor. Delirmiş gibi bir hali var. Sanki daha çok sıcak bir kaosun ortasından fırlayıvermiş gibi. Bizimki daha ne olduğunu anlayamadan alnının ortasından vuruluyor.<br />
Nasıl bir his?<br />
<br />
"Filmin bir yerinde bütün oyuncuların birden kameraya doğru bakması gibi." dedi.<br />
<br />
İçini bir huzursuzluk kapladı. Yürüyor, yürümek oluyor. Duruyor, durmak oluyor. Çıkmaz bir sokağa bayağı ironik bir şekilde girdiğinde yanından yürüyüp geçen adamın altında sadece çizgili don vardı. Baya sevimsiz bir hikaye. Sokağın sonunda adam kameraya doğru bakacak mı acaba.<br />
Hangi adam?aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-56469401154650790292017-11-17T01:10:00.003-08:002018-08-11T14:19:02.285-07:00Ruhlarımız tanışıyorOnu gördüğümde mavi ve soluk renkli bir ağacın yanında dikiliyordu. İçimde bir şeyler çekildi. Bir şeyler aktı, durdu, döndü, ona değdi, hissetmedi.<br />
Yanına gitmedim. Gitsem de bir şey diyemezdim. Bir şey desem de duyulmazdı. Duyma işlemi gerçekleşse de algılanmazdı. O bana baksa da geldiğimi göremezdi.<br />
Ben onun içinden geçtim. O ağaç hala yerinde durdu. Bir bir anlattım. Bağırdım. İçim dışıma çıktı. Ama hala gösteremedim. Elimde tuttum. Gözüne doğrulttum.<br />
Gördüğünü sanmıyorum.<br />
Nefesimi duyuyor musun?<br />
"Sanmıyorum."<br />
Ne zaman geldi bilmiyorum, belki de başından beri oradaydı. Belki de ben buradaydım. Buranın belirleyici özelliği sadece bu ağaç. Belki de ağaç ortamı belirlemek için şekillendi.<br />
"Belki ağaç başından beri var ve biz etrafında oluştuk."<br />
Anlamıyorsun. Hiç bir zaman sözcüklerime odaklanmıyorsun. Yapabileceklerim sınırlı. Gökyüzü açtı. Güneş ışığı gözlerime vurdukça görüş açım daraldı.<br />
Artık seni zar zor görebliyorum. Bana döndün mü?<br />
Yüzünü görmezsem bilemem. Bilmediğim şeyler için bana bağıramazsın. Beni hissediyor musun?<br />
Ruhlarımız tanışıyor. Her bir parmağında varoluşumun kanıtını görüyorum. Sayabiliyor musun? Gözlerinin baktığı her yerde eski acılarımı bırakıyorum. Yüz binlerce yıllık acılar. Anlıyorsun. Bazen nedensizce ağlıyorsun. Bir acımı yakaladın.<br />
"Neden ağlıyorum ben şimdi?"<br />
Yanındayım, yanyanayız. Artık güneş seni kapatmıyor. Bu yoldan aşağı inelim diyorsun. Dediğini yapıyorum. Doğru mu yanlış mı, bunu bilmemiz neyi değiştirebilir.<br />
Gittiğimiz yol susuyor. Biz de susuyoruz. Sessizlik.<br />
"İyi ki buradasın."<br />
Burası dediğimiz yer artık dar bir yol. Yürükçe uzuyor gibi görünüyor. Ellerime bakıyorum. Benim değiller gibi. Kendine gel. Kendime gelmem gerektiğini biliyorum.<br />
Ama kendime dönüş yolunu bulamıyorum. Kayboldum. Birlikte kendime gelsek olmaz mı?<br />
"Yoruldun mu?"<br />
Durdum mu, yürüyor muyum ayırdına yeni varıyorum. Duruyormuşum. Duruyorum ama içimdeki gel gitler durma eylemimi nötrlüyor. Anlamıyorsun, sadece bakıyorsun.<br />
İçimi göremezsin. Gözlerinin içindeki ruhu tanıyorum. Sen beni unuttun, bu yeterince açık değil mi?<br />
O artık yolda kendi ilerliyor. Bacaklarım kaskatı. Benliğim kaskatı. Gitme diyemiyorum. Gidiyor oluşuna bir şey yapamıyorum. Güçsüzüm, artık yokum.<br />
Uyandığında parmaklarına bakıyorsun, kaç yaşamımı saydın? O gün içinde gözüne ağladığım bir zaman takıldı mı.<br />
Yine nedensizce ağlıyorsun, bunu biliyorum. Çünkü bunu ben yaşadım. Zaman ve mekanı kaldırırsak aynı bedene sığar mıyız?<br />
Ağaç mavi rengini yeni bir renge bırakıyor. Bu rengin bir adı yok. Kimse görmedi, kimse algılamadı. Bu yeni renk yok oluşun rengi mi?<br />
<br />
Sen o yolun sonunda yok olduğunda hissettiğim şey bu yeni rengin adı olabilir mi?<br />
<br />
<br />
<br />
AylinErolaylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-62992387710317435992017-03-12T15:41:00.000-07:002018-08-11T14:19:42.141-07:00kuyruğunu öldürenBir balık içinde yüzdüğü denizi ne kadar algılayabiliyorsa, ben de o kadar içerisinde bulunduğum oluşumdan haberdarım. Gün-gece döngüsünde yapageldiğim şeyleri sembolleştirip bir cisime aktarmış olsaydım, eminim cisim kendi içerisindeki tutarsızlıktan kısa bir süre içerisinde kendi yok oluşuna yollanırdı. Bu cisime bir ad vermek zor olsa da, hissettirdiği şeyler ; tutarsız,kayıp,arayışta,hep başa dönen.. ve benzeri kavramları andırıyor, şüphesiz. Mesela, gece sahilde soğuk kumlara oturup, denizin dipsiz gibi görünen karanlık suları izlerken içimde bu cisime bir hayranlık oluşuyor. Sonrasında kalkıp bacağıma yapışan kumları temizliyorum. O da benimle geliyor. Mutlu, sanki uzun zamandır bir kuyunun dibinde esir kalmış. Artık orda değil, benimle soğuk kumlarda yürüyor. İlerde oturan yabancıya sigara paketimi veriyorum. Gülüyor. Gideceğimiz bir yer yok ama sonuna kadar yürümeye hazırız. Sanki bütün benliğimle onu sarıyor,anlıyor ve ne kadar kötü olursa olun onu kabul ediyorum.<br />
<div>
Bir rüya görmüştüm. Üzerinden yaklaşık 3 yıl geçse de hala net bir şekilde hatırlıyorum. Bir grup insanla, daha önce bulunmadığım bir plajdayız. Gece geç saatler. Herkes bir amaç için orada ama bu bir görev hissi vermediği gibi eğleniyorlar da. Deniz yine soğuk ve karanlık. Ben kumların üzerinde uzanıyorum. Deniz tarafına baktığımda, tam ortasında bir uzay mekiği duruyor. Kapısı açık. Ya biz o araçtan inmişiz ya da binip başka bir yere gideceğiz. O açık kapı bana huzur veriyor. Orada bulunmak, o insanlarla tam olarak kestiremediğim ama var olan amacımız için beklemek. Kesinlikle huzuru en derinlerime kadar hissediyorum. Daha sonrasında daha uzun süre baktığımda birden sahne değişiyor. Felaket şeyler yaşanıyor, tam olarak algılayamadığım, adlandıramadığım bir -kaos. O kaos içerisinde baktığımda denizin bitiminden doğan devasa kırmızı ayı görüyorum. Her şey başa dönüyor. Her şey yine başa dönüyor. Her zaman başı ve sonu aynı, Cisim tekrar anlamlanıyor; tutarsız,kayıp,başa dönen. </div>
<div>
Her adımımı izleyen, yargılayan, gülen, </div>
<div>
Kırmızı ay kaosu,</div>
<div>
eğer yapabilseydi bir kahkaha patlatırdı. </div>
aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-12070938406614621622016-08-19T16:35:00.001-07:002018-08-11T14:20:06.355-07:00Sadece bir not<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: x-small;">Kendime not etmek isterim, bu düşüncem içinde bulunduğum 2016 yılındaki son düşüncemdir 2017ye kadar değişir, belki yarın değişir. Ne olursa olsun değişir nasıl olsa, ona şüphe yok. Ama not etmek isterim çünkü aciz beynim internet ağı kadar bilgiyi barındıramıyor ve burayı harici bellek olarak kullanıyor. Yapılacak bir şey yok, boyun eğmek lazım. İkinci kişiliğime yazdırıyorum bunu. Açıklayayım:</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: x-small;">Şuan içinde bulunduğumuzu sandığımız, dilimizde evren diye adlandırdığımız bu çamurumsu sanal şeyin içinde oluşan tüm gerçeklikler daha önceki başka bir evrenden çıkmış ve o da ondan öncekinden çıkmış olabilir diye düşünüyorum. Şöyle, insanlık olarak içinde bulunduğumuz evreni çözememişken yeni bir evren yaratma yoluna gittik; internet. İnternette her gün büyük bir özenle ikinci benliklerimizi oluşturmaktayız. Bu benlikler zaman geçtikçe bizden daha aktif hale geldiler. Bütün gün pratikte hiç bir şey yapmıyor sadece bir aletin başında oturuyor olabiliriz ama ikinci benliklerimiz çok şey yapıyorlar. Yakında bizim yönlendirmemize ihtiyaçları kalmaz ya da biz direk o sanallığa geçiverir bu evreni de mi öldürürüz acaba? Acaba buna karşı çıkanlar ikinci sınıf mı sayılır? Bu evren ne zaman ölür tam olarak bilemiyorum ama ben gittikçe daha da çok ölürken zaten pek bir anlamı da kalmıyor. Elimden ne gelir ki.</span>aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-1770803361471361852016-05-22T18:33:00.002-07:002017-02-23T11:45:21.425-08:00Dünyanın Son Reyonu<div class="MsoNormal" style="background-color: white; box-sizing: border-box; line-height: 24px;">
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">Yerdeki taşlara bakarak yürüyorduk yani onun da baktığını varsayarak, yerdeki taşlara bakarak yürüyordum. Ara sıra durup adımlarımızı eşitlemeye çalışıyordum. Bu yürürken oynadığım küçük bir oyundu. Ama nedense bir süre sonra bu oyundan da sıkıldım. Yüzüne baktım, kararlı bir şekilde yürüyordu. Kafasında olan biten şeyleri yüzüne zerre kadar yansıtmayarak. İnsanlar uzun mesafe yürürken bir ton şey düşünmeye meyillidirler. Yürümek sanki beyindeki çarkları döndürüyor gibi ya da insan vücudunu yürümeye ayarlayıp bedeni o işle meşgulken ona çaktırmadan kafasının içine bir yolculuğa çıkıyor da denilebilir. Ben bu düşüncelerle dengesiz bir biçimde yürürken birden durdu ve bir ah çekti.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">"Sigara alacaktık, unuttum. Şurda bir market vardı alıp geleyim bekle istersen."</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">"Sorun değil, gidelim birlikte."</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">Bir ara sokağa girdik ve sonra sağa döndük. Marketin önüne geldiğimizde sanki bütün sokak durup bize baktı gibi bir hisse kapıldım. Bütün sokak derken kastettiğim insanlar değil, sokaktaki kaldırım taşlarından evlerin balkonlarında duran saksılardaki bitkilere ve hatta park halindeki arabalara kadar. Sokak bütün varlığıyla döndü ve bize sorgular şekilde baktı. Bu garip his midemin içine oturmuştu. Bu sırada o, burada önceden başka bir market olduğunu ve onun yerine yenisinin açılmış olabileceğini söyledi, yani öyle söylediğini sanıyorum çünkü başım öyle güçlü dönmeye başlamıştı ki, sesler bana ulaşana kadar formlarını kaybediyor ve boşlukta kayboluyorlardı. İnsanlar markete girdiklerinde bütün telaşları yok oluyor büyülenmiş gibi yavaş adımlarla ilerleyerek ürünlere bakıyorlar, yine çok yavaş şekilde ürünleri sepetlerine yerleştiriyorlardı. Yaşlı bir kadın, mini pembe bir etek ve üzerine de yine parlak pembe bir buluz giymişti. Makyajı bir palyaçoyu andırıyordu. Önüne gelen bütün çikolataları sepetine atıyor, titreyen elleriyle bisküvilerin ambalajlarını inceliyordu. Bir senfoni sergiler gibi herkes senkronize olmuş yavaş ve büyülenmiş şekilde reyon aralarında ilerliyorlardı. </span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;"> Birden elimi tuttu ve “İyi misin, daldın.” dedi. İyi olduğumu belirterek başımı yukarı aşağı salladım. Aslında bu sorunun cevabından ben de pek emin değildim.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">"Çok garip ama sigaralar yukarı kattaymış, genelde kasada olmazlar mı? Adı gibi garip bir market burası. Kim bir markete -Tuhaf- ismini koyar ki, belki de sigaraları üst kata koydukları içindir. Onlar da sigaranın kasada olmamasını tuhaf bulmuşlardır. Ama bu üst kata koymalarına engel olmamıştır. Çünkü belki de, tuhaf olmaktan zevk alıyorlardır."</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">Sözünü bitirince markette Robert Schumann’ın dördüncü senfonisi yankılanmaya başladı. Ama biz bunu artık garipsemiyorduk, çünkü burası tuhaf marketti. Burada her şey tuhaftı elbette.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">Yaşlı kadın müziğe uygun adımlarla sakızların bulunduğu bölüme ilerleyip titreyen elleriyle bir sakız kutusunu tıkırdatarak ambalajını inceledikten sonra abur cubur dolu sepetine attı.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">Daha sonra şarkıyı değiştirip, Grieg’den Solveig’s Song’u açtılar. Yukarıda bir odadan bu yayını yapan bir adam olduğunu düşündüm, müşterilerin hareketlerini izleyip buna uygun klasik müzikler çalan bir adam. Muhtemelen koca göbekli, pis sırıtışlı biridir. Ama saçmalamak için doğru bir zaman olmadığına karar verip bunu düşünmeyi sonraya bıraktım.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">“Ben alıp geleyim sen burada bekle. Bileğin acıyordu zaten merdivenden çıkma.” dedi. Başımla onayladım ve temizlik ürünleri reyonuna göz gezdirmeye başladım. Vakit geçirmek için tuhaf bir reyonu seçmiştim fakat bu markete uyum sağlamam için bu gerekliydi. Ben tedirgin bir şekilde orada dikilirken birden şarkı yine kararsızca değişti ve Sabre Dance çalmaya başladı. Bu oldukça telaşlı şarkıya uyarak herkes telaşlı telaşlı hareket etmeye başladı. Yaşlı kadın hızlı adımlarla arkamdan geri geri koştu. Yaşlı bir kadının koşması oldukça zor değilmiş gibi bir de geri geri koşuyordu.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;"> Yumuşatıcıların olduğu rafa bakmayı bırakıp pembe giysili yaşlı kadının peşinden ben de geri geri koşmaya başladım. Kasadaki insanlar küçük karıncalar gibi hızlıca işlerini halledip marketten çıkıyorlardı ve yeni karıncalar hızlıca içeri giriyordu. Kasadaki sıranın sonundaki bay karınca arkasını dönüp koca antenlerini bana doğru salladı, ben de benimkileri ona salladım. Sanırım bu bir selamlaşma türüydü. Haydn’dan The Heavens Are Telling eseri başladığında karıncalar yavaş sümüklü böceklere dönüştüler ve pembeli yaşlı kadın da geri geri koşmayı bırakıp yavaşca fakat ani hareketlerle çikolataları incelemeye devam etti. Karınca insanlar sümüklü böceklere dönüşmelerinin hemen ardından yavaşça ve hiç hissettirmeden yok oldular. Sanki güneşin doğması ve batması kadar doğal bir olaydı bu. Onların ardında bıraktığı tuhaf boşluğa baktım. </span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;"> Neredeyse on dakika oldu, nerede kaldı bu diye geçirdim aklımdan ve üst kata çıkıp bir bakmaya karar verdim, bir sigara almak ne kadar zor olabilirdi ki. Karnım ağrımaya başlamıştı, karnımın içinde küçük solucanlar geziniyordu sanki. Yukarı kata çıkan merdivenlerin önünde bir süre duraksadım. Boğazım kurumuştu, kalbim değişik bir ritimde atıyordu. Merdivenleri çıkarken arkamdan basamaklar uzuyor ve Monteverdi’nin olduğunu anladığım bir şarkı eşliğinde dönüyorlardı. Dönen merdivenlerden çıktıkça önümdeki basamaklar bölünerek üçe dörde katlanıyordu. Hızlı adımlarla sonsuza katlanan merdivenlerden üçer üçer çıktım. Bileğim inanılmaz acıyordu. Sonunda durmaya karar verdiğimde merdiven de sakinleşip eski haline döndü. Onu kızdırmamak için yavaş adımlarla birer birer basamaklardan çıktım, o da artık bana zorluk çıkarmaktan vazgeçti.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;"> Yukarı kata ulaştığımda içimden sıkı küfürler ediyordum, neler oluyordu böyle? Sadece bir rüya da olabilirdi gerçi. Bu düşünce buruk bir teselli olarak içimde barınıyordu başından beri. Ama artık olasılık dahilinde olmadığını hissediyordum. Üst kata ulaştığımda bir kaç kişi alışveriş yapıyordu. Reyonların üzerinde aşağıdakinden farklı olarak isimler yazıyordu; -PARA ÜZERİ OLARAK VERİLEN SAKIZ REYONU- Ah Tanrım! dememle birlikte yanımdan öyle bir adam geçti ki şaşkınlıktan iki elimle ağzımı sımsıkı kapattım. Adamın uzun saçları ve uzun sakalları vardı,ve beyaz ışıklar saçıyordu. Kafamdaki Hz. İsa figürüne o kadar benziyordu ki, bu benzerlik elle tutulacak kadar katı ve korkunçtu. Saçmalamaya son verip, "İsa kot pantalon ve Vans giymezdi, ayrıca -para üzeri olarak verilen sakızlar-dan da bir sepet dolusu almazdı" diye düşündüm. Ellerimi yavaş yavaş açıp ağzımdan çektim. Sigara reyonunu bulmalıydım. Sigara reyonu, nasıl bir saçmalıktı bu. Koridor boyu hızlı hareketlerle etrafa bakınarak yürüdüm. Sonunda onu gördüm -KASADA OLMASI GEREKEN SİGARALAR- reyonu. Brahms’ın bir senfonisi yankılanıyordu.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;"> Onu gördüğümde, pembe giysili yaşlı kadınla konuşuyordu.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">-Buraya merdivenden çıktığıma eminim, fakat şu an merdiveni bulamıyorum.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">-Buraya çıkmış olamazsın ki, burası bodrum katı.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">-Peki, o zaman üst kata çıkan merdiveni gösterebilir misiniz lütfen? Arkadaşım aşağıda, ah pardon yukarıda yarım saattir beni bekliyor ve telaşlanmış olmalı.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">Elinde bir paket Marlboro tutuyordu. Yaşlı kadın ise bir sepet dolusu abur cubur. Kadın konuşmaya devam etti.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">-Ama buradan yukarı çıkamazsınız ki, burası en üst kat.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">Arkadaşım artık dayanamayıp ”Dalga mı geçiyorsun sen benimle!” diye bağırdı. O an kafamda bir algı patlar gibi oldu. Sanki yavaşça ve rahatça her şeyin ayırdına varmıştım. İçimde oluşan kabullenme hissinin verdiği rahatlıkla yanına gidip onu kolundan tuttum. Beni görünce telaşla sarıldı, özür diler gibi gözlerime baktı. “Endişelenme, iyiyim.” dedim. </span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">“Gel İsa’ya soralım. O belki çıkışı biliyordur.” dedim ve fısıldayarak ekledim. “Yaşlı bir kadın, bu kadar üzerine gitmemeliydin.”</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">İsa dememi idrak edemediği belli, şaşkın bir yüz ifadesiyle beni takip etti. Onu para üzeri olarak verilen sakızlar bölümüne götürdüm. İsa’ya benzeyen adam hala orada hepsi aynı marka olan ucuz sakızlardan hangisini alması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. En azından böyle görünüyordu.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">-Pardon! Bakar mısınız, yukarı çıktığımız merdivenleri bulamıyoruz. Yani sanırım kaybolduk. Ne tarafta olduklarını gösterir misiniz acaba?</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">İsa’ya benzeyen adam ilahi gözleriyle beni süzdü. Daha sonra olukça serin kanlı bir ifadeyle “Ne merdiveni?” dedi.</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">“Burada, Dünyanın sonunda.” diye ekledi sonra. Sanırım bu bir soruydu yani şu şekilde çevirilebilirdi; “Burada ha? Dünyanın sonunda yani? Ne saçmalıyorsun sen?”</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">Daha sonra sakızları sepetine atıp bize doğru yürüdü. “Burada merdiven falan yok.”</span><br />
<span style="font-family: verdana, sans-serif;">Müzik yayını kesilmişti.</span></div>
aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-88876671555812776222016-05-22T18:28:00.001-07:002016-05-22T18:35:25.395-07:00Çöp Plot<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Adam uyanır. Ağzında varoluşun nahoş tadı yoktur o sabah, sanki içinde bir şey eksiktir. Kalkıp biraz bakınır. İçindeki huzursuzluk bir türlü geçmez. Bugünü diğer günlerden ayıran şey nedir? Su bardağı neden masada duruyordur? Adam masaya doğru ilerleyip su bardağının yerini değiştirir. Bir değişiklik hissetmez. Bardağın yarısı boştur. </span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">İşe gitmek için yola çıkar. Durakta her gün onunla birlikte bekleyen liseli kız o sabah yoktur. Otobüsü beklerken bir sigara yakar. Otobüsü beklerken bir sigara daha yakar. Otobüs bir türlü gelmiyordur, bir sigara daha yakar. Otobüs üçüncü sigarasının üçüncü nefesinde gelir. Otobüse bindiğinde ilerlerken ona bakıp sırıtan bir adam görür. Adam kel, pis görünüşlü, sinsi bakışlı ve yeşil montludur. Kel adam esas adama bakmaya devam eder, esas adam da ona bakarak yavaş yavaş ilerler. Yine içinde bir şeyler eksilir, her şey anlamını yitirmiştir. Anlık bir “dünyanın sonu” içinde olup bitmiştir. Esas adam kel adamın yanından geçerken, kel adam pis sırıtışını hiç bozmadan adamımıza çelme takar.</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Adam düşer. Uyandığında 77 numaralı otobüste değildir artık.</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Aylin Erol</span></div>
aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-91592213297922959462016-05-22T18:20:00.000-07:002016-05-22T18:41:17.444-07:00Kurgu Kulübünün Gözlemci İhtiyacı<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">Ellerimi birbirine sürttüm, ısınan avuç içlerimi gözlerime yasladım. Gerindim. Kalktım. Saat yine geç olmuştu, hep olurdu. Ne yapmam gerektiğini söyleyen bir çizelge edinmeliyim diye düşündüm, bomboş bir günün ortasına bomboş uyanmıştım. Yatakta oturup bacağımdaki morluklara bakarak biraz sessizliği dinledim, kulağım çınladı, bir yerlerden ezan sesi geliyordu. Küçükken ezanı allah okuyor sanardım ben, öyle olsa daha motive edici olurdu. Ne yapacağıma bir süre daha karar veremeyip, mutfağa yöneldim. Yiyecek hiç bir şeyin arasından kendime yiyecek makul bir şey bulabildim; yeşil elma ve çikolatalı süt. Evimde genelde kullanılabilir şeyler olmazdı, pratik yiyecekler ya da çabuk kombine edilebilecek kıyafetler.. Kıyafetlerimin hepsi alakasızdı, 8 pantolonum ve 2 gömleğim vardı. Aslında 2 pantalonum ve 8 gömleğim olması gerekirdi, burdan başlıyordu saçmalık.</span></span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"> Elma ve çikolatalı sütten sonra nihayet kendime bir amaç belirlemiştim, sanırım elma ya da süt kafamı açmıştı. Ya da ikisi birleşince kafa açıcı etkisi oluyordu, bilmiyorum. Metro girişine gidip biraz insanları izleyecek sonra metroya binecek ve tek arkadaşımın yanına gidecektim. Sekiz pantolonumdan yeşil olanı ve iki gömleğimden siyah olanı üzerime geçirip kendimi dışarı attım, ceketimi ve botlarımı seke seke yolda giydim. Acelem yoktu ama ben telaşlı bir adamım, ellerim ceplerimde saçmasapan şeyler düşünerek metroya vardım. Girişe oturup bir ballı boğaz pastili attım ağzıma, üzerine de bir sigara yaktım. Gözlerimi kısıp izlemeye koyuldum, her yer insan kaynıyordu, aralarından birini seçtim. </span></span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">30lu yaşlarında bir kadındı, üzerinde siyah bir trençkot vardı, içine elbise giydiyse de görünmüyordu, trençkotun bitiminden siyah külotlu çorabı başlıyordu, kadın telefonla konuşuyordu. Biriyle kavga falan ediyor olmalıydı. Elleriyle sürekli hareketler yapıyordu, kesin bir şey anlatmaya çalışıyor ama telefonun ucundaki ona fırsat vermiyor diye düşündüm ve sigaramdan son bir duman çekip izmariti ezdim, bunları yaparken bir gözüm hala kadındaydı. Şimdi de eliyle yüzünü kapatmıştı, ağlıyor mu diye bakarken telefonu iki eliyle tuttu, bir süre baktı daha sonra cebine koyup metro girişine yürümeye başladı. Tam takip etmek için kalkacakken birden çarpılmış gibi durdu ve hızla arkasına dönüp neredeyse koşarak çöpe doğru gidip cep telefonunu çöpe attı. Bir süre çöpteki telefona baktıktan sonra yine aynı hızla arkasına dönüp gitti. Gideli 5 dakika oluyordu, içimde inanılmaz bir dürtü vardı. O inanılmaz dürtüyü bastırmaya çalışarak yerimde huzursuz huzursuz kıpırdanıyordum, sonunda kendimi daha fazla tutamadım ve çöpe gidip telefonu aldım. Açması pek zor olmadı, pin kodu da şifresi de yoktu. Açar açmaz telefon elimde titredi ve mesaj ekranda belirdi; “Merhaba, şanslı gözlemcimiz sensin! Bu telefonu çöpten aldın ve şuan elinde tutuyorsun bu yüzden Aramıza katılmaya hak kazandın!” Ve bir de adres vardı. Ensem karıncalanmaya başlamıştı, anlamlandıramayıp mesajı defalarca okudum. Sanrı olmadığından emin olduğumda telefonu çöpe geri bırakıp gitmeye yeltendiysem de yapamadım. Her zaman çok meraklı bir adam olmuşumdur, içimi kemiren, kanımı donduran bir merak vardır hep içimde. Ve eğer bu mesajı görmezden gelirsem gerçekten kendi kendimi yiyerek meraktan öleceğimi biliyordum. Telefonu cebime koydum, metroya indim ve kafamda bir sürü soruyla arkadaşımın yanına gittim.</span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">İçeri girdiğimde tezgahında çanta yapıyordu. Arkadaşımın bir çantacı dükkanı vardı, küçük bir yerdi, kendi yaptığı çantaları satıyordu. İçerisi deri kokuyordu ve o da deri kokularıyla gelip bana sarıldı. </span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">“Hoşgeldin, nedense gelebileceğini aklımdan geçiriyordum.” </span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">“Bir medyum tarafın olduğunu herkes biliyor zaten Su.”</span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">Su çalıştığı pasaj içindeki herkesle iyi geçinirdi, belki de çok güzel fal baktığı içindir. Kısacık saçlarını arkaya atarak oturmamı söyledi. Kafam hala mesajda dalgın dalgın oturdum. Biraz ordan burdan sohbet ettik, o da elindeki işe devam etti bir yandan. </span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">“Çok dalgınsın, neyin var.” Dedi birden ve onun cümlesinin tam bitişine bir ses geldi nokta olarak ” bip bip”</span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">Cebimde öten telefonu titreyerek çıkarıp baktım, </span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">“Seni bekliyoruz!” Ve adresin daha detaylı açıklaması. Bulamadığımı mı düşündüler, gideceğimi mi düşündüler? Hem onlar kim? Birden beynim dondu. Su garip garip bana bakıyordu. </span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">“Noldu kötü haber mi? Aaa Iphone 7 mi o, ne zaman aldın. Ver bir bakayım.” </span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">“Yy-y-yok şey ben gideyim bir işim çıktı. Senin de işin var hem. G-görüşürüz!”</span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">Dışarı çıktığımda buz gibi hava yüzüme çarpınca biraz kendime geldim. Ne yapmam gerekiyordu, biri gel dedi diye hemen gidecek değildim. Yerimde duramıyordum, bir oraya bir buraya yürüyüp ne yapacağım ne ne ne diye beynimi yiyordum. Ya kötü insanlarsa diye düşünüyordum, ama daha sonra da ne yapabilirler ki bana, ben kötü bir şey yapmadım kimseye diyordum. Olayları idrak etme kapasitem gittikçe eksilere indi ve birden kendimi oraya giderken buldum. Kafamda hiç bir şey yoktu. Sadece gidiyordum işte. Kafamdaki düşünceler bir su gibi akarken ben birden musluğu kapatmıştım. İki katlı bir binanın önünde duruyordum, adresi tekrar kontrol ettim, burasıydı. Kapının yanında “Kurgu Topluluğu” yazıyordu. Taş duvarları ve hoş bir bahçesi vardı. Kapının önünde minderirinin üzerinde oturan tasmalı beyaz bir kedi vardı. Kedi gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Ben de bir süre ona baktım. Bir süre sonra birden ne yapacağımı hatırlayıp kapının önüne fırladım. Derin bir nefes alıp zile bastım. Ellerim terlemişti. Albino bir adam kapıyı açtı.</span><br style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;" /><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">“Merhaba gözlemci! Biz de seni bekliyorduk.”</span></span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">Aylin Erol</span></span>aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-6073834660398885972016-05-22T18:16:00.002-07:002016-05-22T18:36:33.439-07:00Yol Öyküsü<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">“Ay” diyorum “Bir şey anlatmaya çalışıyor.”</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">“Kim?”</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">“Hiç.” </span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Aldıklarımın parasını ödeyip çıkıyorum. Cebimdeki bozuk paralarla oynayarak bir kaç kedi çetesinin yanından geçiyorum. Yol çok uzun, insanlar çok telaşlı, ben yok gibiyim. İnsanlar içimden geçip gidiyor, göz bebekleri olmayan boş gözleriyle etrafa bakıyorlar.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Yolun ilerisinde birileri eziliyor, araba basıp gidiyor. Diğer insanlarsa bu bedava yemek için birbirilerinin üzerinden atlıyorlar. Yanımdan geçen yaşlı amcanın elindeki atan taze kalbe bakıyorum. Halinden memnun onu poşete yerleştiriyor. Ellerindeki kana bakıyor, bir an yüzünü buruştursa da sonrasında bundan da memnun kalıyor ve parmaklarını yalayıp devam ediyor.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir yokuş çıkıyorum, daha sonra da bir yokuş iniyorum. Bu beni hiç hareket etmemiş mi sayar diyorum, kimse cevap vermiyor. Ya da ben duymuyorum.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Kaldırımlar alternatif pislik dolu, cebimden bir paket sigara çıkarıp kutusunu inceliyorum. Cebime geri koyduğumda; yükselen çizgisel işaretimle uzaklardaki kızılderiliye selam veriyorum. Selamımın karşılıksız kalışına daldığım hayallerin maviliğiyle ağlıyorum.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir kaç neşeli kahkaha gecenin sağanak sessizliğine tutulup içselleşiyor. Köpek kalmamış hiç sokaklarda. Jack’in köpeğinin gökyüzünde uçtuğunu hayal ediyorum, kırmızı ışıltılı burnunu bana doğrultuyor.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir kaç adım sonra gölgeyi görüyorum, silik, uzak, esrik, matiz. Yaklaştıkça netleşiyor. Bir insan gövdesi, siyah gözlükleriyle de; kafası.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">“Neo” diyorum.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">“Biliyorlar diyor, gitmeliyiz.”</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Yanımızdan geçen Onur Ünlü “Ben bunu daha küçükken bir filmde görmüştüm.” diyor.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Hak veriyorum ona.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir kafa hareketimle Neo’yu buharlaştırıyorum. Kedi çeteleri buna çok gülüyor.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Elimde bir hareket hissediyorum sonrasında, poşetimin içindeki atan kalpten geliyor.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">“Nasıl.” diyorum. Soru olmuyor bu. Olabilirdir her şey diye düşünüyorum, kafamdadır, olurdur.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Sisli havadaki silik ay bana hala bir şeyler anlatmaya çabalıyor. Hava daha da soğuyor. Hala aynı yerde duruyorum, yürümeliyim saat ilerliyor. Zaman beni yürütüyor. Yol uzun, hava soğuk, ay öylesine sabit. Bir yerlerden ending duyuyorum; sakin melodiler. Üşümek artık dayanılmaz olduğunda, yanmakta olan sigaramı kıskanmaya başlıyorum.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Ben yürüdükçe dünya farklılaşıyor. Ben hep aynı kalıyorum, uzuvlarım değişiyor. Kafamdaki Neo hala aynı gözlüğü takıyor. </span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir yokuş daha çıkıyorum, bir tane de inmediğime göre hareket etmiş sayılıyorum. Dünyanın son kıyısına ulaştığımda, ay artık sabitliğinden kurtuluyor.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Sabitlik kavramı için yeni bir gezegen parçalanıyor.</span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Aylin Erol</span></div>
aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-31424926420124345452016-05-22T17:52:00.003-07:002016-05-22T18:43:07.958-07:00Duvar,Lacivert Son<span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Tırnağımdaki ojeleri kazıyordum, aynı zamanda karşımda duvar mı insan mı belli olmayarak duran kişiye bir şeyler anlatıyordum. Anlattıklarım ona çarpıp sessizlik olarak bana dönüyordu. Bacağıma dökülmüş oje parçalarını silktim ve pencereye doğru yürüdüm. Gökyüzü okyanusu andırıyordu, pencereyi açıp soğuk havanın yüzüme çarpmasına izin verdim. Koltukta oturan duvar insana havayla ilgili ve araba seslerinden ne kadar nefret ettiğimle ilgili cümleler kurdum. Bana yine sessizlikle cevap verdi. Dinlemiyordu gerçi, cevap veremezdi. İçimde bir şeyler patladı sanki, ve patlayan şeylerin içinden çıkan zehir ve kötü kokulu maddeler içime yayıldı. Yüzümü buruşturdum, elimi kalbime götürdüm deli gibi atıyordu. Ne olduğunu anlamadan kendimi balkonda buldum. Balkondan sarkmış sanki boğulurken son anda kurtarılmış gibi derin derin sesli nefesler alıyordum. Kendime geldiğimde gözüm ışıklara takıldı, binlerce ışık, şehir ışık ve gürültüden oluşuyordu. Bundan ne kadar iğrendiğimi düşündüm ve neden hala buna katlandığımı. Bir şeyler için bedel ödememiz gerekir, ama bu ödediğim bedelin altında bana hiç bir pozitif getiri yoktu. Her şeyin ne kadar boşuna ve anlamsız olduğunu düşündüm. Koltukta hala oturan duvar insana “Her şey ne kadar boş ve anlamsız” dedim. Olmayan beyaz duvar yüzüyle bana dönüp sigara dumanını yüzüme üfledi. Hayatımı düşündüm, yapamadığım milyonlarca şeyi. 33 yaşıma girmiştim iki gün önce. </span></span><br />
<span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span></span>
<span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bu yitip giden bir yılı ironik bir şekilde coşkuyla kutlamıştık. Ben kısa siyah bir elbise giyip, ince telli zaten azıcık olan saçımı yukarıdan topuz yapmıştım. Dudağıma kırmızı bir ruj sürmüştüm. Herkes sanki inanılmaz bir iş başarmışım gibi görüntümden dolayı beni kutlamıştı, çünkü ilk defa “özenli” giyinmiş ve makyaj denebilecek bir şey yapmıştım. O gün herkes neşeyle dans edip benim yitip giden yılım şerefine içerken ben kenarda müziğe dayanamayan başıma masaj yapıyordum. Gece bittiğinde benimle yatmaya yeltenen iki kişiden birini seçmek zorunda hissedip birine oral seks yaptırıp uyumuştum, kapıdan çıkarken ettiği küfürlerin yarısını duyduktan sonra kulaklarımı tıkamıştım. Duvar kadın bacağıma dokundu ve susadığını söyledi. Ona su koymak için mutfağa yöneldim, fakat birden içimi bir nefret kapladı. O kadının benim hayatımda kapladığı yeri nasıl haketmediğini yüzüne haykırmak istiyordum. Ama muhtemelen yine duvara çarpıp geri döneceğinden vazgeçip ona bir bardak nefretimle doldurduğum suyu getirdim. Garip sesler çıkararak içip masaya çarptı ve telefonuyla uğraşmaya devam etti. O beyaz ışık karşısında büyülenmiş gibiydi, gözünü bir saniye bile ekrandan ayıramıyordu. Ellerimi bacaklarıma koyup tombul bacaklarıma baktım. Ne zaman vücuduma baksam elime bir bıçak alıp yarısını kesmek istiyordum. Tırnaklarımı bacaklarıma geçirdim. Bütün hayatım boyunca kiloluydum. Her zaman bir diyetim olurdu, farklı adlarda ama aynı işe yaramazlıkta. Kaç spor salonuna üye olduğumu kaç kere diyetisyene gittiğimi sayamıyordum bile. Sonuçta hala bu haldeydim. Her zaman bir şeylerden kaçardım, ve bu kaçışın sonunda vardığım nokta hep yemek yemek olurdu. Bu yüzden diyet listesi değil kaçışımı sonlandıran bir şeyler gerekiyordu bana. İşte o zaman hep aradığım o dinginliğe kavuşacaktım sanki.</span></span><span style="background-color: white; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"> Parmaklarım kasılmış, bacağımda derin tırnak izleri ve kanayan çizikler oluşmuştu. Bir süre çıkan kanı izleyip parmağımla sildim.</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"> Yine içimde bir şeyler patlamaya başladı, yine aklıma o gelmişti. Sesi, yüzü, kokusu, sigara içişi… Her ayrıntı aklıma kazınmıştı. İki yıl boyunca geçirdiğimiz her an bir lanet gibi aklımdaydı. Elim telefona gitti, kendimi tuttum. Ona söyleyeceğim her şeyi zaten defalarca söylemiştim. Bir kere daha söylemem bir şey ifade edecek miydi? Sadece artık anlamasını istiyordum. Yok oluyordum, yavaş yavaş eriyordum. Artık acı çekmem her gün gece olması kadar sıradan ve olması gereken bir şey gibiydi. Kabullenişim acımı hafifletmemiş sadece normalleştirmişti. Elimde olan şeyleri düşündüm, bir kaç film ve hiç arkadaş. Çektiğim filmlerden çok mutluydum, çok tatmin olmuş ve gururlanmıştım. Fakat zaten sanki yapmam gereken bir şeymiş, sanki dişimi fırçalamak gibi bir rutinmiş gibi geliyorlardı bana. O yüzden hayatında ne yaptın denildiğinde, "Film çektim!" demem "Her sabah kahvaltı ettim!" Demem kadar komik olur gibi geliyordu. Elimde bir şey yoktu, değer verdiğim her şey iğrenç bir yalana dönüşüyordu. Hepsi kokuşmuş, iki yüzlü ve yalandı. Bense sanki başı ve sonu aynı bir tepeye tırmanıyor gibi hissediyordum, tepenin sonunda elimde olan tek şey çizikler, yaralar, yorgunluk ve geçen zaman oluyordu. Hala aynı koltukta oturuyordum, yanımda sigara dumanı ve telefon ekranına kilitlenmiş duvar kadın da hala koltukta oturuyordu. Zaman bir türlü geçmiyordu, sanki bu gece dünyanın sonuymuş ve ben hep bu gecede tıkılıp kalacakmışım gibiydi. Tuvalete gidip aynada yüzüme baktım. Güzel değildim, ama kabul edilebilir bir yüzüm vardı. İnce dudaklarım küçük bir burnum ve badem şeklinde gözlerim, hepsi kabul edilebilir görünüyordu. Yüzüm mavimsi bir renk almıştı, ellerim bembeyazdı. Gerçekliğim bir kamp çantası gibi omuzlarıma binmişti, çok çok ağırdı. </span><br />
<span style="background-color: white; font-family: verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">Hayatım boyunca gerçeklerden kaçmıştım, kendimi hep hayalperest bir entelektüelliğin çok tatmin edici olduğuna inandırmış, kişiliğimi böyle oluşturmuştum. O gerçekten ben miydim, yoksa sadece saklanmak için kullandığım bir kılıf mıydı pek emin değildim aynada solgun yüzüme bakarken. Sanki kaçtığım her şey gelip beni bulmuştu ve yüzüme yüzüme gülüyordu. Ben gerçekten kimdim, etrafımdaki insanlar gerçekten göründükleri kişiler miydi. Hiç bir şeyden emin olamıyordum. Saat durmuştu. Evdeki tüm saatlerin aynı anda duruşunu nedense kabullendim. Artık hiç bir şey garip gelmiyordu. Etrafımdaki her şey, ben dahil iğrenç, acınası gerçekliğiyle parlıyordu. İçimde inanılmaz bir acıma ve kabullenme çatışması sürüyordu. Neden böyle giyinmiştim, neden burada dikilmiş suratıma bakıyordum, kendimi sahte hissediyordum. Suyu açtım, su koyu koyu ellerime doluyordu. Okyanusun dibindeki koyulukla aynıydı, sıvı formu yavaş yavaş çamurumsu bir kıvama büründü. Telaşla musluğu kapattım, elimdeki çamuru yüzüme çarptım. Sanki akan çamurla birlikte yüzümdeki maske de akıyordu. Yüzümü silip içimde huzurla içeri gittim, duvar kadın elini uzatmış yardım etmemi isteyen acı bir yüzle bana bakıyordu. Çığlıkları duvar kadar sessizdi. Sonra farkettiğimde çok geçti ama telefonu onu içine çekiyordu. O parlak büyük ekranın içinde kayboluyordu. Ağlıyordu, çok pişmandı, ama neyden pişman olduğunu anlayamayacak kadar aciz olduğu için pişmandı. Sonunda gerçeği görebilmesi beni mutlu etmişti. Koltukta duran, ışığı sönmüş telefona baktım. Dikdörtgen bir taşa benziyordu. Taşı yere atıp oturdum, pencereden sert bir rüzgar içeri doğru esiyor ve bir şeyleri deviriyordu, saate baktım. Yerinde yoktu. </span><br />
<span style="background-color: white; font-family: verdana, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">Artık saatlerin olmamasını kabullenmiştim, gökyüzü hala bir okyanus gibi dipsiz ve lacivertti. Ay gözükmüyordu, bugün dolunay olması gerektiğini hatırladım. Ama sonradan garip bir şekilde bunu da kabullendim. Artık yapmam gerekeni biliyordum, bu ev benim dünyamın sonuydu. İçeriden su sesleri geliyordu, salondaki büyük beyaz perde uçuşuyordu. Ayaklarımın ıslandığını hissettim. Çamurumsu mavi su her yeri kaplamıştı. Ellerime baktım, hiç bir şey hissetmiyordum. İçimde ne huzur ne acı vardı artık, hiç bir şey yoktu. Hatta hiçbir şey diyebileceğim kadar bile his yoktu. Her şeyi biliyordum, ama hiç bir şey olmadığı için hiç bir şey de bildiğim yoktu aslında. Su beni yavaş yavaş sarmalıyordu. Sıcak ya da soğuk değildi, bir tür jel gibi beni kaplıyordu. Perdesi uçuşan pencereden dışarı baktım, dolunay vardı. Yanında beyaz ince bulutlar belirmişti. Bir süre dolunayı izledim, çok kararlı bir şekilde ışık saçmaya ve yerinde asılı durmaya devam ediyordu, sanki hiç bir son beni etkileyemez diyordu. Onun bu güçlü duruşu içimi ısıttı. Artık çamurumsu suyun içime dolduğunu hissedebiliyordum. Bu günü doğduğum andan beri biliyordum. </span><br />
<span style="background-color: white; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"><br /></span>
<span style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Aylin Erol</span></span>aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-13556270382456205422016-05-22T17:43:00.003-07:002016-05-22T18:37:50.480-07:00Rumbling<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><span style="border-image-outset: initial; border-image-repeat: initial; border-image-slice: initial; border-image-source: initial; border-image-width: initial; border: 0px;"><b>1.</b>Korku. Diş fırçası. Isı haritası. Anksiyete. Kahkül. Tom. Mide. Tırnak. Cenin. Aku no hana. Fotoğraf. Pudra. Sandalye. Boyun ağrısı. Prozac. Lamba. Uyku. Rüzgar. Soğuk. Ay. Yeşil. Şarj. Baba. Bozuk telefon. Telaş. Midori. Nakamura. Yeni bölümü beklenen anime. Brokoli. Yatak. Manga. Kaç canım kaldı. Kahvaltı. Youtube. Miles. Simli oje. Penis. Sahte. Endişe. Korku.</span><span style="line-height: 21.98px;"><b>2.</b></span><span style="line-height: 21.98px;">Güvenli kollar. Simli çilek. Vajina içinde yüzen balıklar. Ağrı. Krema. Karın gurultusu. Eğik lapa kasesi. Ormanda uyuyan kahin kuş. Gece uyanacak. Ucuz hint malı. 99. Babiş. Murakami. Emzik. Kadınlarımız. İçimde kopan ve kokan balık başı. Ağrı, çok ağrı. Tek virgül. Yanlışlıkla oldu. Cümle sonu başı, cümle. Ter. Penis. Hayvan katliamı. Komün. Akrabalardan oluşan katı komün. Kan. Modern cemaat. Postmodern şamanizm. Pek çok komün. Globalleşme. Hasat zamanı. İnek sütü. Tarikat. Tanrı sevgisi. Şükran günü fakat ekim ayında. Karın gurultusu. Domuz sesi. Gidiyorum hissi. İçimde olduğu kadar dışımda. Ayna ayna ayna. Yasıma. Yansımanın yansımasının yansıması. Mağara. Gölge. Son kalan komün. Vahşet.</span></span></div>
<div style="background-color: white; font-size: 14px; line-height: 21.98px; margin-bottom: 1.575em; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif; line-height: 21.98px;"><b>Varım</b>, duvarın önündeki benim, konuşuyorum. Kimse dinlemiyor ama konuşuyorum, buna engel olamıyorum. Ben, kendim, doğurganım. İçim sürekli yeni içler doğuruyor, bana müdahale ediyorsunuz, beni aranıza almaya çalışıyorsunuz. Benliğimi kaybediyorum yaşadıkca, görüntü oluyorum, mal oluyorum. Güzel miyim? Görmeden nasıl söyleyebilirsiniz. Töz’ü görmeyi hiç denediniz mi? Şu anda burada önemli olan ne sanatsallık ne de laflar, benlik satın alınabilir mi? Onu özenle saklıyorum, bulmanız imkansız. Olması gerekeni oluşturduğunuz bu dünyada özün pek anlamı kalmadı, insanoğlu sürekli unutuyor, belki de buyüzden biz her yeni doğan insana birşeyler öğretiyoruz ne öğrettiğimiz onun ne anladığı toplumda nasıl konumlandığı her zaman sıkıntılı oluyor. Olması gereken algı toplumun içinde yoğurulmuş olandır. </span></div>
<span style="background-color: white; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">Neyse, ne diyordum, <b>var mıydım?</b></span><br />
<span style="background-color: white; font-family: "verdana" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 21.98px;">Aylin Erol</span>aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-71189891099649646212016-05-22T17:43:00.000-07:002016-05-22T18:38:22.770-07:00Notes<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">1 Eylül -onun evi (defter)</span></b><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Artık ölümden korkmuyorum. Bu beni çok korkutuyor. Kendime güvenim kalmadı. Bir gece uyurken kendi kendimi boğacağım ihtimalini düşünüyorum. Bacağım sanki benim değil. Kafamı tutamıyorum. Her yer peçete dolu. Evren karnımda bükülüyor. Kimsem yok, kimse sormuyor. Para nerden gelir bilmiyorum. Mermaids dinlerken her yanımı tatlı bir uyuşma sarıyor (geniş zamanlı). Serinlik, tatlılık, arkadaş, rahat koltuk. İçim okyanus gibi, karanlık, yoğun. Endişe içime gömülü, okyanusun sesini dinliyor. Zamanı olmadığını biliyor. İçim bölünüyor ama birleşiyor da eş zamanlı. Güzel bir denge & dinginlik.</span><br />
<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">31 Ocak -yatağım</span></b><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Çok şey değişti, ama öz aynı. Zaman ve mekan değişse de bu bir fark yaratmadı. Bunu biliyor olmak, yokluğu elimle tutmak gibi. O sert ve kararlı dokusunu hissetmek, varlığından emin olmak. Bazen ne için endişe duyduğumu bile unutuyorum. O his geliyor fakat sorguladığımda geldiği yeri bulamıyorum. Kedim bana bomboş bakıyor, bomboşum. Artık hiç bir şey dolu değil, doluluk benden kesilip alındı. Ebediyen. Ebediyen ne kadar sürer emin değilim. Yerine gelmeyeceğinden eminim. Güncel yalnızlığımın içinde eski yalnızlıklarıma özeniyorum. Her istediğim oluyor, oldukları anda sönüyorlar. Egomla benliğimin arasındaki farkı anlayamıyorum. İçimde iki farklı şey olduğundan eminim ama hangisi ego hangisi benim çözemiyorum. “Ben” olgusunu sadece o iki günle açıklayabiliyorum. Animizmin eyleme dökülmüş hali.</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Benliğim o iki günde başladı ve bitti. “Ben” demek istiyorsam oraya geri dönüp kendimi tekrar doğurmalıyım. Kitaplara yer değiştirmeleri için para veriyorum. Eylemden kaçınarak gerekli araçları topluyorum. Ve zaman hiç bir şey yapmasam da geçiyor. O gün sahilde bir sümüklü böcek bulmuştu. Ellerinde nasıl durduğunu hala hatırlıyorum. Çok küçüktü, bizimle sahilde oturmuştu. Benliğimin bir parçası o böcekte sıkışıp kaldı. Her şeyini en ince ayrıntısına kadar hatırladığım iki gün, zaman ve mekan içimdeydi, zamanın içinde olan ben aslında zamanı içime alıyordum. Her şey kafamın içinde yaşanmış gibiydi, olanlar benden kesilip alındı, şimdi geride kalan boşluğun içinde debeleniyorum.</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bu iki tarihin birbiriyle bağlantısı yok, çünkü ikisi aynı şey. Olan biten onca şeyin sonrasında baktığımda asıl olan hiçbir şey.</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">(<i>Kedi ile sokakta oturuyoruz, havanın soğuk olmasından mutlu oluyorum. Kedi, içinde bulunduğu durumu açıklayamıyor</i>.)</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Aylin Erol</span>aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-15513375957037635492016-05-22T17:05:00.002-07:002016-05-22T18:38:59.624-07:00Ölmekdoğmak<span style="background-color: white; font-family: "courier new" , "courier" , monospace; font-size: 16px; line-height: 24px;">Masmavi ağaçlara sahip bir ormanda mavi serin bir nefes aldım. Gözlerimi açtığımda bu his yerini boğuk mutfağa bıraktı. Yapışkan sinekler, yalnız kalamamak, bacak uyuşması. Gözlerimi kapattığımda kaçıyor açtığımda mavi ormanı özlüyordum. Burda olmak istemiyor, burda oluyorum, anlam veremiyorum. Kendim bile kendimle çelişiyorsam, nasıl gidecek bunca insan etkileşimi. Önümü göremiyorum, bu sabah çok fazla ayrılık yaşadım. Kedimden ayrıldım, bir şekilde bir araya koyduğum günler bütününden ayrıldım. Bambaşka bir düzleme geçtim, topallıyorum. Burada bir üçgen olarak yuvarlak deliklere girmeye çalışıyorum. </span><br />
<span style="background-color: white; font-family: "courier new" , "courier" , monospace; font-size: 16px; line-height: 24px;">Yeterli maddiyatım yok, yanıma gerekli hiç bir şeyi almamışım. Ama bu kötü değişimde yine bana haz veren ince hüzün var. o haz verici hüzüne tutunup histerik sanal benliğimi güldürüyorum. Burda olmak istemeyen benliğim ile burada yüzünde kocaman bir gülümsemeye bunları yazan bedenim nasıllar. Anksiyetem özgürlüğümün baş dönmesi. Gün geçtikçe gerilemiyorum, geride kalanlarım ileride. Gözlerimi kapatıp mavi ormanda bir nefes almak istedim fakat mümkün olmadı. Mavi ormanlar göz açıp kapayıncaya kadar yok oluyorlar. Hiç bir şeyin anlamı yok dedikçe anlamla doluyorum.</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: "courier new" , "courier" , monospace; font-size: 16px; line-height: 24px;"> Taşıyamayacağım kadar anlam yüklenince kör keçi kafamdaki otla doymuyor.</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtUZ3N6fodOIRVUrZZSBgwMXxEHag-8dekyucVO6nNTqJ-yDVYhYLwixU24g8pipKa3YynYcO4WiTh0xafWTnq5VE6i4WRvFnibQ3evdgdT1VpvafWajzcWDUY__YIRcK4T8glbH0hrR4/s1600/IMG_0576.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="256" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtUZ3N6fodOIRVUrZZSBgwMXxEHag-8dekyucVO6nNTqJ-yDVYhYLwixU24g8pipKa3YynYcO4WiTh0xafWTnq5VE6i4WRvFnibQ3evdgdT1VpvafWajzcWDUY__YIRcK4T8glbH0hrR4/s320/IMG_0576.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Aylin Erol</div>
aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2478832132289364613.post-49335915363606873952016-05-22T16:45:00.001-07:002016-05-22T18:39:20.121-07:00Datura<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">İğrenç şarkılar içimi soğutuyor</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Hastane odası soğukluğunda</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Nefretimi içimde çevirip tükürüyorum</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Nefret tükürüğü odada donuyor, datura!</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Kadın küçük gizemli haplara bakıyor</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Yapısı çok gerçek minvali çok soyut</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">İçimde dönen nefret gerçekliğin tanımı</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Kadın hapları fareye benzetiyor</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Çocukluk arkadaşı gibi yer eden</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Hep içini ve dışını kemiren</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Kırmızı gözlü korkusuz fare karanlık bir yer arıyor</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">İğrenç şarkılar beni heryerde buluyor</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Ölmüyor, yaralanmıyorlar</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Yediği beyinleri beynime kusan</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Surların arasında sinsice dolaşan, datura!</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Surlar nefes alıyor</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Onları görüyor aşamıyorum</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Görmediğin şeyleri durduramazsın</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir adam sokakta bağırıyor; “Ruhuma giriyorlar benim,ruhuma!”</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bilmiyor mu rol mü yapıyor </span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Aşamadığım surların üzerinde,</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Ay ışığı vuran bedeni saydam, bedeninin dokunduğu surlardan habersiz</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Yıktığım gölge senin de peşinde</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Seninle uzuv sayılarımız eşit</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir daha sayıyorum, zaman bu eşitliği bozamıyor</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Belki de surlara bir uzvumuzu feda etmeliyiz</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Girdiği oda çıktığı odadan yapılmış</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Anında unutuyor çıktığı yeri</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bu yeni odadan çıkana kadar, gördüğü en gerçek şey bu odanın duvarları</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Datura surlar yükseliyor!</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Nefretimin kanıyla boyanarak</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Dedim ya uzuv sayımız eşit</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Biz çırpındıkça yükselmeleri durmayacak</span></div>
<div style="background-color: white; box-sizing: border-box; font-size: 16px; line-height: 24px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Datura gülüyor, her nefes alışı binlerce kahkahaya eşit</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Kaybettiği zamana gülüyor, elinde kalanı görememesine</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bedenimize kırbaç gibi çarpsa anlayacağız belki</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Sokaktaki adam siyah bereli.</span><br />
<span style="color: #999999; font-family: "verdana" , sans-serif;">Aylin Erol</span></div>
aylinerolhttp://www.blogger.com/profile/07867426631193883194noreply@blogger.com0